Çarşamba, Eylül 28, 2011

Benim Sinemam

“Benim için tek gerçekçi kişi, hayalperest olandır. Çünkü o kendi gerçekliğinin tanığıdır.” Fellini



Her şey bir düşünceden ibarettir. Düşüncenin gücü de hayal ettiklerimizde saklıdır. Hayal, düşüncenin diğer adıdır belki de. Einstein, dünyayı hayal gücü döndürür sözüyle de bunu kanıtlar niteliktedir. Jean-Pierre Jeunet küçük yaşlarda bu hayallerini kağıtlara yazıp değersiz bir kutuya atarmış, o büyüdükçe hayalleri de olgunlaşırmış. Ve bir gün sırf hayallerden oluşan bir film çıkmış ortaya “Kayıp Çocuklar Şehri”.

Oysa bu düşünceleri onun için hayalden ibaret değildi, bu yüzden sakladı tüm hayallerini. İnsan hayallerini niye saklar, saklar ama nasıl saklar? Bir daha hatırlamamak için derinlerdedir hayalleri, oysa şimdi hayaller kağıtlara dökülmüştür. Gerçekliğe bir adım daha yaklaşmıştır. Jean-Pierre o kağıt parçalarını beyazperdeye aktararak gerçeklik kazanmalarını sağlamıştır.


Yıllar sonra karşılaştığım ilkokul hocam, tam da bununla ilgili bir anımızı anlattı. “Hırslı bir çocuktun, çok hırslı. Başaracağını biliyordum, daha o zaman bana kafa tutuyordun. Bir keresinde bana dünyanın döndüğünü bile gördüğünü söylemiştin. Hiç kimse bunu göremez demiştim ve sen ‘Sen de hayallerimi göremezsin.’ demiştin.”


Ve hayallerimi göstermenin tek yolu da sinemaydı.

Sinemanın ya da sanatın toplum için veya diğer nedenler için yapıldığını sanmıyorum. Sanat kişiseldir. Örneğin, Fellini dilbalığı filetosu üzerine bir film yapsa bile, bu onunla ilgili olacaktır. Film yapmak, kendini anlatma sanatı olarak karşımıza çıkar. Tüm sanatları içeren bir şölen sunar önümüze sinema.
Filmlerimi bir ressamın özgürlüğüyle yapmak isterim. Çünkü bir ressam, resminin nasıl görüneceğini önceden söylemek zorunda değildir. Burada Fellini’ye katılmamak elde değil.


Film yapmak, rüya görmekle de eşdeğerdir.
Sinema, rüyanın dillerini kullandığından beri rüyalar hakkında konuşmak filmler hakkında konuşmak gibi; yıllar saniyeler içinde geçebilir ve kendinizi bir anda başka bir yerde bulabilirsiniz. Bu görüntülerden oluşmuş bir dil. Ve gerçek sinemada, her nesne ve her ışığın aynı rüyada olduğu gibi bir anlamı var.

Hayal gücünü beyazperdeye taşımak tek başına yapabileceğin bir iş değil tabi ki de. Eğer bugün film çeksem, ekibimi bu hayal gücümü anlayabilecek kişiler arasından seçerdim. Örneğin, dünyaca ünlü yönetmen bile olsam Murat Küllü ve Çağrı Bayındırlı'yı filmimin mimarlarından biri olarak nitelendirirdim.
 

Salı, Eylül 27, 2011

Happy Together

Önce sessizlik sarar seni...
      Sonra yağmurla yıkanır gözlerin
             Sonraları o yağmuru beklersin hep
                    Öncesindeki sessizliği unuttursun diye

Savunma Mekanizmaları – Bastırma(Represyon)



Olgun bir egonun bilinçdışını kontrol edebilmesi için oluşturması gereken ilk önemli savunma düzeneği, öncelikle tehlike arz eden dürtüleri durduracak ve onları bilinçdışına bastıracak savunma düzeneğidir. Egonun bu fonksiyonu oluşturabilmesi için belirli bir güce ulaşması, dürtüyü bilinçdışında tutabilme yeteneğine sahip olabilmesi ve orada barındırması gerekir.
Bastırma mekanizması; bilince gelen dürtünün geri gönderilmesi, dürtünün bilinçdışında tutulması, reel olarak yaşanan travmanın bilinçdışına gömülmesi şeklinde ortaya çıkabilir.
Yaşanmış olan travmatik birçok anı unutulma eğilimlidir. Egonun rahatlayabilmesi için yaşanmış olan bu tip anıların hafıza katmanlarının derinlerine gönderilmesi ve çağrışım zincirinden uzak tutulması gerekmektedir. Aktif olarak bilince ulaşamayan bu tip travmatik yaşantılar, bilinçdışında varlığını sürdürecek, bireyi farklı şekillerde varlığından haberdar edecektir. Birçok psişik belirtinin arka planında bu travmatik yaşantıların izdüşümlerini bulmak mümkündür.


***

Bastırma, egonun öncelikli olarak alacağı ilk tedbirdir. Çocukluğumda yaşadığım olayların çoğunu hatırlamamam, kötü ya da utanç verici olayları bilinçdışıma göndermemden kaynaklanır. Kişi farkında olmadan kendini korur, yenilemeye çalışır. Bilinçdışına gönderilen bu anılar, kişi istediğinde bilincine alınır. Örneğin; hayatımdan 3-4 sene kadar kayıp, ne bir arkadaş ne bir hikaye ne de kendi yüzüm aklımda. Fotoğraflara baktığımda, kendim olarak bakmıyorum. Anılar ancak düşünüldüğü zaman ortaya çıkarlar. Ailem tarafından anlatılan çok olay var hatırlamadığım. En basiti, öfkelendiğim zamanlar ve onun yarattığı sonuçlar. İlkokuldayım, okul hayatımın daha ilk haftası ve sağ kolum kırık. Sol elle yazmaya başlıyorum-çalışıyorum-. Öğretmenime yazamadığımı söylüyorum ve beni azarlıyor “yazma o zaman” diyor.
Sürekli bir gözdesi var sınıfta, kıskanıyorum, hak ettiğimi göremiyorum, çocuğun annesi öğretmenime para yediriyor. Bense sol elimle yazmayı başararak, gözüne girmeye çalışıyorum. Olmuyor. Bir teneffüs sınıfın gözdesi çocuğu arka bahçeye çağırıyorum, öğretmen dersi burada yapacakmış diye kandırıyorum. Çocuğu orda bir güzel benzetiyorum, hastanelik oluyor. Çocuğun o halini görene kadar pişman değilim. Ne zaman sinirlenip saldırıya geçsem sonunda bu görüntü geliyor aklıma. İlkokul hocama dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Yıllar sonra karşılaştığımızda anlattığı anılar gayet ilginçti. “Hırslı bir çocuktun, çok hırslı. Başaracağını biliyordum, daha o zaman bana kafa tutuyordun. Bir keresinde bana dünyanın döndüğünü bile gördüğünü söylemiştin. Hiç kimse bunu göremez demiştim ve sen ‘Sen de hayallerimi göremezsin.’ demiştin.” Hala hatırlaması tuhaf, ne yazık ki bu güzel diyalogu hatırlamıyorum. Öğretmenimle her şeyi unutmuş, bilincimin dışına atmıştım. Kötü bir anı, iyi ve güzel anıları da yok etmişti. 

Ruhun ruhla diyaloğu

Ruh der ki;

Denize benzerdin sen

Ve ben de kayaya.
Zamanla aşındırdın yüreğimi
Oysa dimdik duruyordum o her dalgada
Ve bazen med olurdu
Dolunayda sığ suların yükselirdi
Ve ben öyle çok alışmıştım ki sana
Zamanla aşındırdın yüreğimi
Sana baktıkça azaldım ben
Her gün biraz daha eksilmekten
Bilmiyorum parça kaldı mı bende.

Diğer ruh cevabını verir, bir bedene,  gözlerinden içine girerek;

Giderken seni götürdüm dalgalarımla

Giderken aslında kendimi de bıraktım yanında
Sensiz o kadar ıssız ki bu şehir
Akıntılar aşındırıyor insanları yok ederek
Sen ve hayallerden başka
Bir şey kalmıyor geriye
Mesafeler önemini yitirdi aşındıkça yüreğimiz
Kum taneleri biriktirdim denizin ortasında 
Güneyden gelen ılık bir rüzgar gibi
Ruhun,
Gelip konuyor üzerine kumların
Ve bir dalga beliriyor kuzeyden
Sarıp sarmalıyor seni,
Sana baktıkça çoğalıyorum ben,
Şimdi her gece dolunay var gökyüzünde 
Ve daima kabarıyor deniz
Sonsuzluğun rüyasında...

Stanley Kubrick

“Filmin çekilmesi kolaydır, asıl zor olan neyin çekileceğidir.”