“En dramatik sahneler insanın (roldeki karakterin)insana
(izleyiciye) ayna olduğu anlardır. Yapılan tüm eylemler tek bir amaca hizmet eder: İnsanın kendi özüne dönüşüne.”
İnsanın kendi özüne dönmesi yani yaratılışındaki o ilk anına. Tüm çıplaklığıyla dünyaya fırlatıldığını ve yaşamının amacını hiçbir zaman unutmayacağı ana. Yaşamın kademelerinden geçip en üst seviyeye ulaşmak, mükemmelliğe biraz da olsa yaklaşmak.
Süslü kelimelerle olacak iş değil; burada edebiyat yapmıyoruz, sinema yapıyoruz. Konumuz senaryo, ödevimiz birtakım aforizmaları açıklamak. Neden film izleme gereği ya da üretme gereği duyuyoruz? Sinema bizim için ihtiyaç mı, kazanç mı yoksa bir eğlence mi? Hepsi de olabilir. Öncelikle filmler hayvanlar izlesin diye çekilmiyor, tabiî ki de insanı amaçlamalı. Yukarda bahsettiğim
gibi, yaşamın kademelerinden geçmek ve insanın o çıplaklık halini hatırlatmak için esas alınır. Bilinçli veya bilmeyerek. Rastlantıya inanmam
ne olması gerekiyorsa o olur. Düşünceyle kontrol mekanizması.
Sen istersin olur, istemezsin olmaz. Sinema önce toplumu değil insanı hedefler. Hiçbir toplum başrol oyuncusu olmamıştır bugüne dek. Tek bir kahraman vardır o da ana karakterdir. Senaryonun bel kemiğidir bir nevi. Dramatik yoğunluğun en çok olduğu bölüm olarak nitelendiriliyor insanınkendini tanıması ve kendine yönelmesi. Ingmar Bergman’nın Persona’sı bunu iyi ifade ede-biliyor aslında. Bilinç ile bilinçdışı arasında sürekli bir yer değiştirme söz konusudur ve aralarında belirgin bir ayrım yoktur. Ne düşüneceğimizi önceden tahmin edemeyiz, bilinçli isteklerimizden bütünüyle farklı bir yönde beklemedik düşünceler oluşabilir. Ayrıca, bugün bilinçli olan şey, yarın unutulabilir veya bastırılabilir. Bir adamı çalıştığı iş yerinde gözlemleyen biri, onun güler yüzlü, ileri görüşlü, samimi biri olduğu sonucuna varabilir. Ama aynı adam, başka bir ortamda, örneğin evinde, işyerindekinin tam tersi bir halde olabilir. Öyleyse hangisi asıl karakterdir, gerçek kişiliktir? Normal bir kişilikte bile, karakter bölünmesi imkansız değildir. Ve işte tam burada devreye giriyor Persona.İki ruhu aynı bedene yerleştirmek yani iki insanın aynı anda tek ve ayrı insan olabilmesi sorunsalı. İşte aforizmamızı açıklar bir sonuç. İnsanın insana ayna olması durumu, görüntü aynı fakat yönleri farklı. Birinin sol gözü diğerinin sağ gözü oluyor aynı zamanda da sol gözünün aynada yansımasını görüyoruz. Aslında filmdeki ana karakter de bizi temsil ediyor her anlamda olmasa da. Yazıyı toplarsak; bu aforizma belki de sinemanın niçin olması gerektiğini açıklıyor kendi içinde. İnsanda farkındalık duygusunu uyandırıyor, kişi farkındalığının farkına varıyor. Bu da öze dönmeyi kolaylaştırıyor. O zaman “Yaşasın Sinema”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder